Seçim propagandası ne deprem dinliyor ne depremzede
"Apaçilere, yoksullara, işçi sınıfına bu ülkenin zenginliğinden haklarını alma hayali kurdurmadan seçim kazanmak mümkün değil. Levent’te değil Çerkezköy’de, Suadiye’de değil Esenler’de, Karşıyaka’da değil Bursa’da kazanan kazanır."
“Canım onu bilmeyecek ne var, tabii ki Erdoğan’a oy vermişlerdir, her seçimde yaptıkları gibi!” demiş olmalısınız yazının başlığını okuyunca. Bunu ben de biliyorum, zaten bu retorik bir soru. Dikkat çekmeye çalıştığım şey şu: Bu toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan yoksullardan oy alamayan bir aday, parti veya ittifak nasıl olacak da kazanacak?
Mart ayında Turkeyanalyst sitesinde İngilizce olarak yayınlanan yazımın başlığı şöyleydi: “Muhalefet toplumsal değişim vaadinde bulunmadan kazanabilir mi?” Bir kez daha gördük ki, kazanamaz.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Ama din… Ama milliyetçilik… Ama cehalet…” Valla ben her şeyin arkasında “son tahlilde” ekonominin bulunduğunu söyleyen bir siyaset akımından geliyorum, ilk gençliğimi onlar arasında geçirdim. Daha sonra Şerif Mardin’in eserlerini okudum, çok etkilendim. O da aynı şeyi farklı bir açıyla söylüyordu: “Türkiye’de siyaset çevreyle merkezin mücadelesidir. Daha kalabalık olan çevre hep kazanır.”
Tamam, biraz kabalaştırarak anlattım ama “son tahlilde” Şerif Mardin’in dediği buydu.
Bunları ilk kez de yazmıyorum, başkanlık sistemine geçtikten sonraki ilk seçimin ardından T24’te “İşçi sınıfı kime oy verdi?” başlıklı iki yazı yazdım. O yazılarda Bursa, Çerkezköy gibi sanayinin en gelişkin merkezlerindeki emekçilerin, ilk gençliğimdeki tanımla “proleteryanın ileri unsurlarının” AKP’ye oy verdiğine dikkat çekmiştim.
“Benim fabrikamda ve Türkiye’nin genelinde işçi sınıfının yüzde 70-80’i AKP’ye oy verir.” Bu sözler, o dönem CHP Bursa İl Sekreteri olan ve otomotiv sektöründe faaliyet gösteren E.G. Pres ile E.G. Süspansiyon’un Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez’e aitti. Hatta Kılıçdaroğlu o tarihte Gülmez’in fabrikasını ziyaret etmiş, işçileri CHP’ye oy vermeye yine de ikna edememişti!
O günden bu yana ne değişti? CHP’nin kalesi Trakya’nın tam ortasındaki, milyar dolarlık fabrikaların bulunduğu Çerkezköy’de önceki gün AKP yüzde 35 oy aldı. CHP yüzde 26’da kaldı. Evet, evet, CHP’nin kalesi Trakya’nın en sanayileşmiş bölgesinde AKP birinci geldi.
“Benim fabrikamda ve Türkiye’nin genelinde işçi sınıfının yüzde 70-80’i AKP’ye oy verir” diyen Erol Gülmez’in şehri Bursa’da Erdoğan yüzde 51 alırken Kılıçdaroğlu yüzde 40’ta kaldı.
Buna karşılık Beşiktaş’ta, Kadıköy’de, Bakırköy’de, Karşıyaka’da, Etiler’de, Suadiye’de Kılıçdaroğlu’nun sandıkları patlattığına eminim. Bakmadım, bakma ihtiyacı duymuyorum, o kadar eminim yani. Çocukluğum Levent’te geçti, kafalarına silah dayasanız eski komşularımın AKP’ye oy vermeyeceğini iyi biliyorum.
Şimdi CHP’ye oy verdiklerine bakmayın, ben çocukken Anavatan Partisi’ne oy verirlerdi. Beşiktaş Belediyesi’ni kaç dönem Anavatan Partisi yönetti. İzmir’i aynı partiden Burhan Özfatura’nın uzun yıllar yönetmesi gibi. Benim tanıdığım Levent seçmeni şimdi yaşam tarzlarını savunmak için CHP’ye oy veriyor olsa da aslında merkez sağdadır. Ataköy, Suadiye, Çankaya, Karşıyaka seçmeninin de çok farklı olmadığını tahmin edebiliyorum.
CHP bir zamanlar yoksulların partisiydi. Bir zamanlar derken 1970’leri kastediyorum. “Bu düzen değişmeli” diyerek iktidara gelen Ecevit’in TÜSİAD tarafından sevilmediğini biliyoruz. Gerçek şu ki, orta-üst gelir grubunun da sevgilisi değildi. Seveni kadar sevmeyeni de çoktu. Tipik bir orta sınıf seçmen olan ananemin Ecevit hakkında neler söylediğini yazsam inanamazsınız.
Aradan geçen kırk yılda CHP, zenginlerin ve orta-üst gelir grubunun, Levent’in, Suadiye’nin, Ataköy’ün, Çankaya’nın partisine dönüştü. Aslında bu küresel bir dönüşümdü, bir zamanlar işçi sınıfı ve yoksullardan oy alan Batı’daki sosyal demokrat partiler de aynı dönemde orta-üst sınıfların partileri haline geldi. Eski sanayi merkezlerindeki işçiler, yoksullar Amerika’da Trump’a, İngiltere’de Boris Johnson’a, Fransa’da Le Pen’e oy vermeye başladı. Bunda dünyadaki değişimin yanı sıra bu partilerin eski kimliklerini kaybetmesinin, Tony Blair, Bill Clinton, Gerhard Schröder gibi liderler öncülüğünde orta-üst sınıfların, şirketlerin, bankaların çıkarlarını savunan partilere dönüşmesinin payı büyüktü. Bu konuda yazılmış tonla yazı, kitap var. The Guardian’ın yazarı Owen Jones’ın yazdığı “Apaçiler”i özellikle tavsiye ederim.
Apaçilere, yoksullara, işçi sınıfına bu ülkenin zenginliğinden haklarını alma hayali kurdurmadan seçim kazanmak mümkün değil. Levent’te değil Çerkezköy’de, Suadiye’de değil Esenler’de, Karşıyaka’da değil Bursa’da kazanan kazanır.